Herkesin Ramazan bayramini kutlarm. Kucukler cok seker yemesinler, buyuklerde ceplerindeki akrepleri cikartsinlar :)
Yil 1993. The Piano adli o klasik, o ic yaraliciyi, o suskunluk yaninda o kadar konusan notalar olan o cok odullu filmi seyretmistim. Filmi cok begenip favorilerimin arasina yerlestirmemin en buyuk nedeni ise filmin muzikleriydi. En etkilendigim sahnelerden biriside piyanosu kocasi tarafindan elinden alininca konsolunun uzerine kazidigi piyano tuslariyla hala calmaya devam etmesiydi. Cunku onun icin onemli olan duymak degil hissetmekti.
Akmerkez bizim evede okulada yakindi. Kredili sistem maduru olarak orada cok vakit gecirmisimdir. Bir kere Ulus tarafindaki kapidan girmistim. Beymen tarafindaki yuvarlaktaydim. Oranin en alt katinda bir cafe vardi o zaman. Simdi ne var bilmiyorum. Yuruyen merdivenlerden inerken o cafe'de piyano calan bir genc adam vardi. Caldigi parca ayni The Piano filmindekine benziyordu. E, cahiliz tabi oyle klasikler, klas olan muzikler konusunda. Poplar ve popcular sarmis dort bir yanimi, maykildan almisim borc, abone biletlerim cebimde, bandira bandira dinleyip, kil oluyorum... Gunler boyle geciyor, bizim zamanimizda oyle internet filan herseyi google'dan ara, indir, dinle,yukle, kopyala, yapistir gibi seyler yok. Asagiya indigimde hemen yanina sokulup sonuna kadar dinlemistim. (offf, birden kendimi cok yaslanmis hissettim)
Neyse, bitirincede kimdir bu, parcanin ismi nedir, cok begendim diye sorularimi ve ovgulerimi siraladim. Cocuk Yanni demisti. Ben tabi 'ha' seklinde bir surat ifadesiyle kendisine baktiktan sonra bir kagit uzatip yazmasini rica etmistim.
O gun bugundur karsi kiyilardan komsumuz olan Yanni'yi dinlerim ben. Kopuklu banyo keyiflerimde, uzgun olup aglamak istedigimde, canim sikilmisken hayal kurmak istedigimde, basim agridiginda kendime yaptigim terapide, walkman'de, kaset calarda, MP3'de, okulda, evde, is yerinde... Yani onu tanidigimdan beri hep yanimdaydi.
Lisedeyken bizim sinif pek bir faaldik. Kenidimize biryerlerden bi hocalar bulur oyalanirdik. Hazirlik ve lise 1'de folklor oynamistim. Kirklareli.. Ay o ne zor ayak hareketleridir oyle. Ama cok zevklidir 'karsilama' filan.. Okulumuzun yakinindaki Huzur evinde ilk gosterimizi yapmistik. Sonra okulumuzun yeni ek binasinin acilis toreninde o zamanin Valisi Hayri Kozakcioglu'na sunmustuk gosterimizi pembe kiyafetlerimizle. Lise 2 ve son siniftayken folklor hocamiz artik gelemeyeceginden tiyatro hocasi bulmustuk kendimize. Meric abi.
Sene sonu oynayacagimiz oyun icin tiyatrodan dans ve muzikle ilgili arkadaslarini cagirip oyunda kimi ne rol verecegini onlarla secmisti. Ben dans secmelerine katilan bir kizi canlandiriyordum. Yonetmenimiz Meric, parca seciminide, dansida bana birakmisti.
Kendimi odaya kapatip saatlerce dans ediyordum Yanni'nin 'Desire' adli parcasinda. Havada donmeler, yerlerde surunmeler, sandalye ustunde figurler derken bir turlu sonunu getirememistim. Meric abi 'sen merak etme ben parca bitmeden dansini keserim, hallederiz' demisti. Bende sonuyla ugrasmamistim. Oyun gunu herkes heycandan titrek manda seklindeydi. Benden daha heycanli olan Meric abi, dansimin bitiminden cok daha once davranip, 'tamam, yeterli bu kadar, numaraniz bizde var, size haber verecegiz' gibilerinden repligini soylemisti. Cok begenilmisti oyunda, dansimda. Yani o zamanlarin tabiri ile 5 bin fit yukarlarda ucuyordum artik :) Zaten ortaokuldan beri ne zaman gosteri gibi seyler olsa bana dans hazirlama gorevi verilirdi. Ortaokulda her donem sonu arkadaslarimla dans hazirladigimizi, tiyatro oyunlari hazirladigimizi hatirliyorum. Dersden kaytarmak icinde bahane olurdu.
Bunlari niye yazdigima gelince, youtube'de takiliyordum. Merak etmistim Yanni'den neler var diye. Sonra Kitaro, Michael Nyman, Omer Faruk Tekbilek derken Anadolu Atesine kadar birkac video seyrettim. Erovizyon bizde yapildiginda orada degildim. Oradaki gosterileri sirasinda surekli alkis ve islik seslerini duyunca gozlerim yasardi. Ben onlar Sultan's of the Dance adiyla daha yeni ciktiginda gosterilerini on siralarda izleme sansini elde etmistim. Seyrederken yuregim kabarmis, icim kipir kipir olmustu butun gece. Cok begenmis ve takdir etmistim. Bircok insanin soyledigi gibi "vay be bizden de boyle grup cikarmiymis" demistim. Hatta bir ara basvurmayi bile aklimdan gecirmedim dersem yalan olur :) Muhtesem bir dans grubu, muzikler, secilen danslar, kareografi hersey cok cok guzel. O kadar insanin dumduz bir sira olup, ayni anda ayak hareketlerini yapmasi kolay birsey degildir.
Iste oraya buraya tiklarken aklima ortaokul gunlerim, lise gunlerim, zevklerim, sectiklerim, secmediklerim, olduklarim, olmak istediklerim, olmaliymisim dediklerim geldi.
Ben ressamlarin adlarini eserlerini bilmesemde, resim yapmayi severim ama ressam degilim, sesim yok, herhangi bir muzik aleti calamam, bazi sarkilari bilirim, kimin soyledigini bilmem ama dinlemesini severim, gobek atmasini severim, dansoz degilim, Latin danslarini severim Latino degilim (Tolgahan'la salsa yapmisligim vardir yani ovunmek gibi olmasin ohhooo bohhooo), kendimi odaya kapattigimda tum CD boyunca, cluba gittigimde clup kapanincaya kadar dans ederim, dansci degilim, yazilar yazarim, kitap okurum yazar degilim (onun icin dilbilgisi ve edebiyat dersi almam sart zaten, daha noktali virgul nereye konur onu bilmiyorum ve bu paragraf Ahmet Altan'inkiler gibi cok virgullu ve upuzun oldu, arti birde parantez icleri) , tekstil okudum tekstil isinde degilim, bilgisayar severim, bilgisayarci degilim, ara sira tamir yaparim tamirci degilim, ahsap, canak comlek boyarim, el sanatcisi degilim, incikli cincikli donem odevi hazirlamayi severdim (lise ve universitede tekstil okudugumdan cok arastirmali, bol malzemeli odev olurdu ve benimkiler moda dergileri gibi olurdu) dergi cikartmiyorum...
Ozetle ya ben herseyim, ya ben hicbirseyim. Siz en iyisi benim Akmerkezde duyupta senelerdir dinledigim ve bikmadigim Yanni'nin One Man's Dream'iyle istediginiz moda girin. Cunku ben yazdikca moddan moda girmeye basladim :)