Friday, November 19, 2021

Metaverse ve WEB 3.0

 Internetin Geleceği MetaVerse

WEB’in Geleceği WEB 3.0

METAVERSE

Hayatımıza hızlıca giren internet ile birlikte çok yol kat ettik. Gün geçmiyor ki yeni bir teknoloji ile karşı karşıya kalalım.

Bir önceki yazımda Squid Game’den bahsetmiştim. Söz konusu youtube’dan video izlemek olunca önerilen videolarında ardı arkası kesilmiyor.

Barış Özcan’ı severek takip ediyorum. Karmaşık şeyleri bile sadeleştirerek çok güzel anlatıyor. Internet’in bir sonraki seviyesi ne ola ki derken aslında bildiğimiz ama tamamı ile içine atılmadığım bir dünya olduğunu gördüm.


Avatar, Matrix gibi filmler, Mine Craft gibi oyunlar ile aslında kısmen de olsa tanışmışız. Web dünyasından ayrı bir şekilde kurulan ütopya gibi bir evrenden bahsediyor. Mine Craf’ı 8 ve 14 yaşındaki yeğenlerim sayesinde oynarlarken görmüştüm. Zamanında Farmvill oynayan biri olarak oyun dünyasına kendimizi fena kaptırabiliyoruz. 2 boyutlunun 3 boyutlu hali gibi gelmişti. Ben ekin ekip onlar büyüsün de çiftliğimi genişleteyim diye uğraşırdım, onlarda bloklarla evler, karakterler yapıp kendilerine alanlar yaratıyorlar. SİMS oyunu da benzer bir durumdu.

Şimdi bunların hepsinin ayrı bir yerde paralel evren gibi olduğunu düşünün. Sınır yok, gezegenler arası dolaşmak gibi birşey. Bunun için en önemli olay sanal gerçeklik gözlükler ve giyilebilir araçlar. Bu araçlar sadece saat, gözlük değil; kostümler sayesinde bu sanal alemde yaşadığın şeyleri vücudunda hissetmeni sağlayan araçları da kapsıyor.


Tabi bunu yazarak anlatmak kolay değil, hem de tam olarak herşeyi sindirememişken. Barış Özcan'ın görselle desteklediği video ve önerdiği bir filmi seyrettiğimde ne demek istediğini daha iyi anladım.

​Barış Özcan’ın Metaverse videosu:
https://youtu.be/kbDEojkAt9c

Ready Player One – Türkçe Altyazılı Fragmanı
https://youtu.be/MEsLp47Fdow

Netflix'te ‘Ready Player One’ isimli film metaverse’ün neye benzediğini bize gösteriyor. Birçok gelecek filminde gördüğümüz gibi bir tarafta konteynerlardan oluşmuş, daha fakir bir yerleşim yeri varken diğer tarafta daha gelişmiş yerleşim yerlerinin olduğu bölgeler.

Hangi bölgeden olursa olsun herkes günlük işe veya okula gider gibi sanal gerçeklik gözlüğü ve giyilebilir araçları ile bu dünyaya dalıyorlar. Burası bir taraftan sosyalleşebildiğin bir yer, bir taraftan da oyunlarımız da olduğu gibi coin toplayarak kendine yeni bir kostüm, silah, aksesuar gibi şeyler alabileceğin alanlardan oluşuyor. Yıllar geçtikçe burası da gelişiyor. Ancak film, burayı geliştiren kişinin ölmeden önce yaptığı bir konuşma ile bir yarışma yapması ve oranın sahipliğini vaad etmesini konu alıyor.

Barış Özcan, ilk kez böyle ortamda canlı bir konser organize edildiğini ve biletlerinin hızlıca satıldığını belirtiyor. Holigramlar, avatarlar derken belki arkadaşlarımızla café’de buluşmak yerine avatarlarımızı bu dünyada buluşturacağız. Café’nin karşısında Watsons reklamı olacak, giyilebilir araçlar sayesinde tester rujumuzun tadını hissedeceğiz belki de!

Futuristik Ufuk Tarhan’da geçtiğimiz günlerde bununla ilgili bir yazı paylaştı.
https://www.posta.com.tr/yazarlar/ufuk-tarhan/kurgu-hayatina-hazir-misin-2390785


WEB 3.0

Diğer bir Barış Özcan videosu ise WorldWideWeb diye bildiğimiz internetin kendi geleceğinden bahsediyor. İlk olarak WEB 1.0 olarak piyasaya çıktığında sadece izleme/okuma amacı ile kullanabildiğimiz, 1999 itibari ile WEB 2.0 ile şu an da kullanmakta olduğumuz tüm sosyal media araçlarının popülerleşmesi, yükselişe geçmesi ve kullanıcılar olarak izlemek/okumak dışında kendimizinde etkileşime olmasını esas alıyor. Linkten linke geçebilmemiz, yazmamız, resim&video paylaşmamız gibi atılımların yapıldığı dönem ve sistem.

Bu iki sürümde merkezi sistem aracılığı ile bağlantıda olmamızı sağlıyor. Bir yere bağlanamadan hiç birşey yapamıyoruz.

Sonraki aşama olan WEB 3.0’ın ise merkezi sistemi olmadan biribirimizle bağlantıda olabileceğimiz bir oluşum. Bunu da blockchain örneği ile vermiş. Herkesin bireysel bağlantılar kurabileceği, daha özgür ve demokratik bir ortam sağlayacağı düşünülüyor. Çünkü bizler sosyal medyada aldığımzı ücretsiz hizmetler gibi şeylerde ürün hizmeti aldığımızı düşünürken esas ürün bizleriz. Big Data olarak adlandırılan büyük veri ile bizi bizden daha iyi tanıyorlar. WEB 3.0’ın Blockchain düzenine sahip olması ile kendi verilerimize daha çok sahip çıkabileceğimiz düşünülüyor. Hala blockcahin'i çok anlayamadığımdan bu WEB 3.0 biraz karışık geldi, biraz daha video seyretmem lazım :)

Barış Özcan’ın WEB 3.0 + Metaverse
https://youtu.be/YuIQQ6Ce08Y

Squid Game'e Başka Yönlerden Bakma

 

Squid Game Hangi Gerçeğin Yansıması?

Aslında çok başka bir şeyden bahsetmek için buraya geldim ama oraya nasıl geldiğim buradan geçiyor. Çok uzun olmasın diye esas konuyu sonraki postta paylaşacağım.

Meşhur Squid Game dizisini izledikten sonra Eğitim ve Gelişim Departmanımızın yayınladığı bu webinar'ı 
(Squid Game Hangi Gerçeğin Yansıması?) dinledim. Bu dizi üzerine görüşlerini paylaşan kişilerin farklı yaklaşımlarını gördüm. Sadece diziyi ele almamışlardı. Dünyanın geldiği nokta ve gittiği noktadan da bahsediliyordu. Ben aslında şiddetten bahsedileceğini düşünmüştüm ama çok farklı yönlerden konuyu ele aldılar. 7 günde 111 milyon izleyiciye ulaşarak Netflix tarihinin en hızlı çıkış yapan dizisi olmuş. Bu program youtube üzerinden de seyrediliyordu. Youtube'de açtığımda yan ekranda çok sevdiğim Barış Özcan'ın bir videosu dikkatimi çekti. Onu da izledim. Hepsinden aklıma kalanları özetlersem;

·       Pazarlama tarafından konuya bakıldı. Dizinin yayınlanmasından çok kısa bir süre sonra e-ticaret sitelerinde 2000'den fazla dizi kostümlerinin satışa başladığını, dizide giydikleri Vans marka ayakkabının satışının %7800 artış gösterdiği belirtilyor. Bizlerde çok kısa süre içersinde sokak arası pazarlarda numalarandırılmış yeşil eşofman takımları satışları ve Tik Tok'ta çekilmiş bir çok parodi görmeye başladık.

·       Güney Kore'nin kabuğundan çıkıp kendini dünyaya tanıtma ve kendinden daha çok söz ettirmek için çok katmanlı planlarını devreye sokmasından bahsediliyor. En çok dikkat çeken K-Pop akımı ile özellikle küçüklerin ve gençlerin ilgisini çekmekle kalmayıp Kore Güzelliği ile kadınları da içine çeken trendler oluşturulması Güney Kore'nin planlarının bir parçası olarak görülüyor. Dizinin de bu planlarının içinde olabileceğinden bahsediliyor. Ayrıca Güney Kore'nin ileriki yıllarda çok yükselişte olacağı ve Japonya gibi teknolojiyi en iyi kullanan ülkeler arasında olacağı konuşuluyor.

·       Toplumun kapitalizm karşındaki durumunu da ele aldılar. Paranın gücünü ve insanların fakirleşmesinden kaynaklı olarak paraya olan ihtiyacının, zaafının nasıl kullanıldığını gösteriyor. Hayatta kalmak için verilen mücadelelerin, parayı elinde tutanın gücü elinde tuttuğunun, hayatından başka kaybedecek bir şeyi olmayanların gireceği risklere kadar...

·       Aslında dizinin çok basit görsel çekimlerle yapıldığı, renklerin kullanılmasının diziyi çekici hale getirdiğini, geleneksel çocuk oyunları gibi en basit hali ile oyunun kurgulanmasının etkili olduğunu söylüyorlar. Ayrıca oyun kurallarının çok basit olmasının da etkisi söyleniyor. Kazanırsan yüklü bir miktarda para alacaksın, kaybedersen öleceksin. Bu kadar basit! Üstelik oyundan çekilmek istersen çekilebilirsin. Ana karakterin aslında işe yarmaz, beceriksiz, işsiz, annesinin eline bakan, kartını çalan, at yarışı ile geçimini sağlayan sevimsiz birinden kızına olan düşkünlüğü ve oyun süresince insanlara gösterdiği ilgi ile sempatikleştirildiği ve karaktere tutunmamızı sağladığı belirtiliyor.

·       Tabi ki dizinin esas olayı çok şiddet içeren görüntülerinin olması ancak gün boyu TV'lerde gösterilen program, realty show ve dizi içeriklerinde çok daha fazlasına maruz kalındığının da altını çizdiler. Her ne kadar buğulandırılarak gösterilse de hem fiziksel şiddetin hem de duygusal şiddetin işlendiği onlarca içerik bulunuyor. Yani normalde çok daha fazla dozda şiddeti çoluk çocuk bünyemize alıyoruz. Dizideki çerez gibi kalıyor maalesef.


​Dizi çıkar çıkmaz bende bir solukta izlemiştim. Ama enine boyuna hiç düşünmemiş ve bu kadar hızlı zamanda bu kadar çok konuşulacağını gerçekten düşünmemiştim. Çünkü Testere gibi filmler varken bu dizi bana öyle korkunç şiddetli gelmemişti. Çocukların bile izlediğini, yeşil ışık kırmızı ışık diye oyunlar oynamaya başladıklarını öğrenince gerçekten şaşırmıştım. Bu webinar ve Barış Özcan'ın videosu diziye farklı açılardan düşünmemi sağladığı için bende yazmak istedim.


Youtube'dan:
https://youtu.be/CrcpQINXetQ

Barış Özcan Youtube linki:
https://youtu.be/dt_lLSRX7tc

Thursday, May 18, 2017

19 Mayıs 1993 - Gençlik ve Spor Hatırası




Yıl 1993, lise zamanları. Tam olarak söylemek gerekirse lise 2. Sınıfta ve 16 yaşındayım :) 19 Mayıs’ta İnönü Stadyumunda gösteri yapacak okullar arasına tekrardan seçilmişiz. Beden derslerinde ve gün yaklaştıkça öğle aralarında kendi bölümümüzün çalışmalarını yapıyoruz. Herkes bir araya geldiğinde nasıl bir görüntü çıkacak çok merak ediyoruz çünkü birkaç okulun birleşmesi ile büyük resimdeki yerimizi ancak görebileceğiz. Bazen daire şeklini alıyoruz bazen bir spiral gibi bir şeklin bir ucunu oluşturuyoruz. İki uçtan bir tanesinin en ucundayım ve yanlış yöne gidersem kareografiyi bozan kişi olarak parmakla işaret edileceklerin başını çekiyorum :)

Kıyafetlerimiz de sonunda ulaştı. Renkli bir tayt, mor body ve etek, mor espardil ayakkabı bir çubuğa bağlı turuncu kurdelelerimiz var. Kıyafetli provalarımızda haftalardır çalıştığımız kol hareketlerinin ne olduğunu ancak anlıyoruz. Bu kurdeleleri sürekli havada sallıyor, döndürüyor, daireler çiziyoruz.

Ve gün geliyor, otobüslerle İnönü stadyumuna gidiyoruz. Hava biraz bulutlu. Tüm okulların bir araya gelmesini beklerken hafif bir bahar yağmuru altında ıslanıyoruz. Espardillerimizden ayaklarımıza su sızıyor ama heyecanımız büyük olduğu için aldırış etmiyoruz. Az sonra kortej sırasında tepemizden ensemizi yakan güneşle ısınacağız zaten :)

Acaba yukarıdan nasıl görüneceğiz, acaba hareketimizi unutacak mıyız, acaba ailelerimiz bizi bu kalabalığın içinde ayrıt edebilecekler mi, acaba kamera yakın çekim yapar mı? TRT’de canlı yayındayız ama öğretmenlerimizden tembihliyiz, el sallayıp grubu bozmayacağız.
Seyirciler de yerleşip saatimiz geldiğinde bizi çalıştıran öğretmenler önümüzde, okulumuzun flaması ile birlikte kortej yürüyüşüne geçiyoruz. Protokolün oradan geçerken kafalarımızı sağa çevirip selamlamamız isteniyor. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile program başlıyor. Sesi gürül gürül çıkan bir kız bir erkek öğrencinin mikrofondan şiir sesleri yükseliyor. Bu sırada tüm okullar tablodaki (stadyum içindeki yerleşim planı) yerlerine geçiyorlar.

Özel formaların içindeki rehber öğretmenler bizleri yönlendiriyor, sıramız geldikçe komut verecekler. Önce folklör oynayacak okullar çıkıyor. Renkli kostümleri, eğlenceli müzikleri ile gönülleri fethediyorlar. Sonra bizimde yer aldığımız diğer okulların şematik gösterisi başlıyor. Her yer rengarenk, yeşil çimenler üzerinde enerji dolu gençler gururla hareketlerini yapıyorlar. Öyle güzel bir atmosfer var ki mutluluk ve heyecan hücrelerimizden fışkırıyor. Bizim sahnemizde çalan parça The Phantom of The Opera’dı ve ilk defa okuldaki çalışmalar sırasında tanışmıştım. Ne zaman duysam hala içim ürperir bu anlara geri dönerim. Bu arada yanlış yöne gitmedim ve parmakla gösterilmedim :)

Tüm stadyumun merakla beklediği en önemli gösterinin sırası geldiğinde herkesin tüyleri ürperiyor. Beyaz - kırmızı kostümleri içinde Askeri Lisenin yaptığı kuleler ve büyük bir disiplinle senkronize edilmiş kareografi herkesi büyülüyor.

Seneler geçtikçe her şey çok değişiyor. Bir taraftan yeniliğe ve geleceğe ilgiyle akarken bir taraftan da geçmişteki o sadelik hatırlanıp özleniyor. Belki de yaşım ilerledikçe hızla akan bir dünyada o yavaşlığı özlediğim için hatıralar bu kadar canlanıyor hafızamda. Mono ve stereo, analog ve dijital, kumandasız ve kumandalı, siyah önlük ve renkli okul forması gibi bir nesilden yeni bir nesile geçişi birebir yaşayan biri olarak kendimi çok şanslı hissediyorum.

Duyuru için internette görseller ararken TRT’nin arşivlerini artık halka açtığını öğrendim. Faks çekip bu görüntülere ulaşıp ulaşamayacağımı sordum. Hevesle haber bekliyorum. O gün stadyumda beni izlemeye gelen ablamın çektiği fotoğrafları paylaşıyorum. Yıllanmış fotoğraflar olduğu için mükemmel görünmüyorlar ama hatırası yeter :)

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun ve nesilden nesile korunarak güzel anılar oluştursun.

Sevgiler,
Nilgün
The Phantom of the Opera: https://youtu.be/pgz6PnHkmpY

.

Tuesday, May 19, 2015

19 Mayıs

Ortaokul’da Çocuk Bayramına mı Gençlik bayramına mı katılmamız gerektiğine dair kafa karışıklığı yaşasak ta her ikisini kutlamak için geçerli sebeplerimiz vardı. Kıyafetlerimiz bile ‘garson boy’ denen iki arada bir derede kalmış kalıptaydı.


Ailemiz için hala küçük bir çocukken öğretmenlerimiz ‘artık ilkokul çocuğu değilsiniz, büyüdünüz’ derlerdi.  Ama genç olduğumuzu ancak liseye geçince anladık. Ergen sivilceler, patates burunlar, erkeklerde kravat, kızlarda etekler;  ama genciz biz deli doluyuz, kurallara uyarmış gibi yaparız ama burnumuzun da dikine gideriz halleri takınırız. O gömleğin bir ucu mutlaka dışarı sarkıtılarak havalı göründüğü sanılmakta, okul hırkası yerine aynı renkte ama başka bir yerden alınmış bir hırka giyilmekte, kravat okul giriş ve çıkışlarında pantolon cebine gire çıka hırpalanmıştır. Okul kırma planları yapılmakta ve ders kaynatmak için ne gerekiyorsa yapılmakta ve her zaman kendi sınıfının Hababam Sınıfı olduğuna kendini inandırmakla geçmiş günlerdir o günler.  

Artık yeterince büyüdüğü ve bunların çocuk işi olduğunu düşünerek stadyum gösterilerinde yer alacaklarını öğrendiklerinde gereksiz bir tepki gösterip katılmak istenmese de, bazı derslere çalışmalara nedeni ile katılamayacaklarını kavradıklarında anda hevesle gösterilerde yer alma coşkusu baş gösterirdi.

Yine yeterince büyüdüğünü düşünerek törenlerden de kaytarma eğilimlerinin olduğu günlerdir. Bu törenlere katılmayan arkadaşlar,  seneler sonra bir araya geldiklerinde sohbet ederken diğer arkadaşları törende yaptıkları gösterileri, caddelerde katıldıkları kutlamalarda başlarından geçenleri anlatırken kendisi o gün ne yaptığını hatırlamamaktadır çünkü yeterince hikaye biriktirememiştir.

Zaten bize zorla yap denilmedikçe, sonunda bize not verilmedikçe, beden ve spor derslerini sadece kolay geçilesi dersler kıvamında görüp 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın ‘Gençlik’ kısmı ile övünürken ‘Spor’ kısmına ilgisiz kalışlarımız bundandır. Birer yetişkin olduğumuzda ‘en son koştuğum gün son beden dersindeydi, liseden beri voleybol oynamadım’ demelerimiz ondandır. 

Atatürk’ün gençlere bugünü armağan etme sebebini unutmamak gerekiyor. Bağımsızlığımızı sürdürebilmek için ülkemizi gençlere emanet etti; onların enerjisine, gücüne, cesaretine, aklına inandı. 

O yüzden sadece ‘Gençlik ve Spor’ olarak düşünmeden, bugünlere nasıl gelindiği hatırlanarak hepimizin sahiplenerek kutlanması gereken önemli bayramlardan biridir.

Gençlik günlerinizi hatırlamanız, ve yetiştireceğiniz genç nesillere daha iyi bir gelecek aktarmanız dileği ile bayramınız kutlu olsun. 

Friday, April 24, 2015

Reklamlar vs Gerçekler


Reklamlar: Modern evler, süslü ev hanımları
 
 Bütün ev kadınları evlerinde pembe veya beyaz ipek gömlekleri ve ütülü pantolon veya diz boyu etekleri ile dolanırlar, hatta iş yaparlar. Ayaklarında babet veya erkek topuk ayakkabı vardır. Saçlar genel düz veya hafif dalgalı olur, eğer toplanmışsa yandan omuza dökülür. Toplu değilse zaten hemen dışarıya çıkacakmış gibi yapılı olur. İnci veya pırlanta küpe ve kolye mutlaka vardır. Hafif bir makyaj olmadan da evde dolaşmazlar.
Evler hep derli topludur ama bulaşık deterjanı reklamıysa mutlaka çıkması zor görünen bir borcam veya dibi tutmuş tencere vardır. Komşusuna deterjanın ne kadar hamarat olduğunu göstermek için hemen elde yıkar. Pırıl pırıl olur. Çamaşır deterjanı ise kirli sepetinde mutlaka çocuğunun kanlı, ketçaplı veya toprak lekeli beyaz bir t-shirt’ü vardır. Hemen birlikte yıkarlar, kuruturlar, kontrol ederler. Sonuç hep mükemmeldir. Hiç oturmazlar zaten. Hep ayakta sohbet ederler. Çay-kahve içtikleri de pek nadirdir. Yumuşatıcı reklamıysa hemen tezgahın altından bir yumuşatıcı çıkar. Her şey tüy kadar hafif ve mis kokuludur.
Evler hep ferah ferah, camlar açık olur, perdeler uçuşur. Zaten apartman dairesinde oturan yoktur. Hepsi bahçeli evlerde, yeşilliğe bakan evlerde otururlar. Çocuklar okuldan koşarak ve kocaman bir gülüşle ama çamurlu ayakkabılarıyla eve dalar. Anne sinirlenmiş gibi yapar ama hemen bir yer temizleyici deterjan veya vileda ile duruma hakim olur. Peşinden de çocukları bir bardak süt ve kurabiye ile ödüllendirir. Herkes mutludur.
 Ah hele o banyolar… bal dök yala. Pencerenin önüne konumlandırılmış şık bir küvet olur. Ortalıkta ne temizlik kovası, ne kirli sepeti vardır. Kocaman lavabolar vardır ama üzerinde sadece güzel bir bitki bulunur, birde şık bir lavabo seti. Ne saç kurutma makinesinin sallanan kablosu vardır, ne de herhangi başka bir ürün. Zaten temizlik malzemeleri için illaki bir kilerleri filan bulunur.
Evler son model ve sessiz çalışan elektrik süpürgesiyle yüzde bir gülümseme, sevgi ile süpürülür. O sırada kapı çalarsa süpürge kapatılıp ucu yere bırakılmaz. Tavana konur, çünkü öyle bir emiş gücü vardır o süpürgelerin.
İşi çabuk biter zaten, ne koltuğun üzerinde ekstra bir şey vardır ne de yerlerde toz. Kendini banyoya atar. Kuaförünün önerdiği saç tasarımcısının özel yapım şampuanı ile saçlarını yıkar. Herkesi kendinden geçiren duş jeli ile aheste aheste duşunu almaya devam eder. Ah birde kremlenme süreci vardır.  Mutlaka esintilerden uçuşan tül perde eşliğinde vücuduna hayranlıkla sürülür.

Günün devamında ister gezer, ister spora gider. Akşama eşi de gelince birlikte masa hazırlarlar. Çocuklardan biri mutlaka yardım eder. Dersi de bitmiştir, uslu çocukları vardır. Sonra cam demlikli özel çaydanlıkta en özel çaylarını demlerler ve koca ekran LED Tv’lerinin önünde ailece yabancı film seyrederler. Tüm aile İngilizce biliyordur zaten. Çocuklardan bir tanesi de kesin bir Fransız veya İtalyan lisesine gidiyordur. Doğa kolejinde okumayan çocukları olmaz. Ana okul mu dersin, ilkokul mu dersin, mutlaka bir sene gitmiştir. Her çocuğun kendine özel bir odası vardır. Kızların çilek odası, erkeklerin ise ya arabalı ya da gemi konseptlidir. Ebeveyn yatak odasında ise son derecen konforlu, ortapedik veya ısı ayarlı kocaman bir yatak bulunur. Salon kadar yatak odası vardır, ve cam önünde berjer bulunur. Duvardan duvara dolabın iç sistemi muhteşemdir ve inanılmaz düzenlidir. Evleri kocaman ve bahçeli olduğundan yine son teknoloji alarm sistemiyle evleri korunmaktadır. Mışıl mışıl uyurlar.

 Gerçekler: Koştur koştur ev işi yapan yorgun kadınlar
Sabah aceleyle çocukları okula yollayan ev hanımlarının saçı başı dağınıktır. Servisleri de yoktur bu çocukların, ya yürüyeceklerdir, ya da otobüse, minibüse bineceklerdir. Çocukları sepetledikten sonra altına yer yer çamaşır suyu dökülmüş gri eşofmanını çeker ve hemen mutfakta kahvaltı masasını toplamaya girişir. O sırada komşusu gelir. Hemen bir bardak çayla sigara içilir. Üç beş sohbet edilir. Gün boyu ne yapacaklarını konuşurlar ama bu yapılacaklar pilates dersine gitmek, alışveriş merkezinde dolaşmak değildir.
Camları silse mi, idare eder mi biraz daha, yağmurda yağacaksa öbür haftanın temizlik gününe sokulur. O sırada bulaşık makinesinin işi bittiyse bir yandan da dolaplara yerleştirilir. Bardağın dibinde kalmış tortulardan, bulanık leke bırakmasından şikayet edilir.  Aralarında tartışırlar bulaşık deterjanından mı yoksa makinenin ömrünün bittiğinden mi kaynaklanıyor diye. Servisi çağırmaya gerek yoktur, akşam eşi gelince boruları filan bir kontrol eder ne de olsa. Sırada daha yemek yapmak vardır. Kim neyi sever, kim neyi sevmez, pazarda hangi sebzelerin fiyatı artmış, dünden kalan pirinç pilavı yeter miymiş, yanına ne yapılsaymış. Pazara bu hafta gidilemediyse mecbur bakliyata dönüş yapılır. Şimdi markette mücevher gibi parlak ve düzgün görünen sebzeler ateş pahasıdır çünkü.
Komşu gelmişken bir baş soğan ister, alışverişe çıkana kadar bari bir tencere yemeği hazır olsun diye. Komşu gittikten sonra bizim gri eşofmanlı ev hanımı temizliğe nerden başlayacağına karar verir. Televizyonda açık kalır ki evde bir ses olsun. Kocasının akşam okuduğu gazeteyi gazeteliğe kaldırır. Çocukların oyuncakları etrafa dağılmıştır. Odalarına götürür. Gitmişken yatakları toplar. Kirli çamaşırları toplayıp makineye atar ki bir an önce asıp kurutabilsin. Bir önceki çamaşırlar daha ütüde beklemektedir. Akşam yemekten sonra dizi seyrederken onları da aradan çıkartmayı düşünür. Tabi çocukların ödevleri bitip de yatağa girerlerse.
O odadan bu odaya, salondan banyoya derken çoktan öğlen olmuştur. İşi bitince banyoya girer. Duş almadan önce küveti ve fayansları da bir elden geçirir. Duştan sonra yatak odasına gittiğinde camları ve perdeleri kapatır ki dışardan gören olmasın. Vücut kremini sürmeyi ihmal etmez ama akşama kadar vakti varmış gibi aheste aheste de yapamaz. Dolaptan eline gelen rahat bir şeyleri üzerine geçirir. Dolaptan yarım kalmış zeytinyağlı pırasayı çıkartır. Çocuklar nasıl olsa mırın kırın yapar yemezler. Bir şeyler atıştırdıktan sonra doğru alışverişe çıkarlar.
Marketten alacakları bellidir. Sebze ve meyve için semt pazarını beklerler. Yoksa o cilalı görünen elmalardan, yemyeşil kıvırcıklardan almak istemezler mi? Ama bütçeye fazla gelir. Detarjanlardan belli ölçüde kullandıkları markalar vardır tabi ama önce gözler promosyonlu ürünleri tarar. Yoksa sıvısı daha iyiymiş, tozu bilemem neymiş bakmazlar. Sık kullanılan ürünlerde fiyat açısından uygunluğu nedeniyle bazen market markalarını tercih ederler. Zaten bunlarda markaların kendilerine yaptırılmış ürünlerdir sadece ambalajının albenisi yoktur.
Çoluk çocuk, kadın erkek herkesin bayıldığı, yerken hmmm diye seslerin çıkartıldığı, ekmeğe sürülmesi icap eden ama dayanamayıp kaşıklanan o meşhur fındıklı kakaolu krema yerine, yerli bir ürün seçilir. Çocuklar bir günde kaşıkladıkları için yetiştirmek mümkün değildir.
Bir an önce alışveriş bitirilip eve dönülür. Evden çıkmadan önce çamaşır makinesine attığı çamaşırları bir an önce çıkartmalıdır ki iyice kırışmasın. Kışın zorla kuruyan çamaşırların birde günlerce askıda kalması gerekecektir.
Yemeği de ayarladıktan sonra nihayet oturur. Televizyon’da kadın programları, evlilik programları, bitmeyen yemek tarifleri vardır. Her gün aynı şeylere bak bak sıkılır. Zaplarken koltukta hafif bir şekerleme yapar. Ama artık çocukların okuldan dönme vakti gelmiştir.

Yaka bir tarafta, ayakkabı bir tarafta içeri girer çocuklar. Anne elli kere el-yüz yıkamalarını ve soyunup dökünmelerini hatırlatır. Çocuklar çok acıkmıştır. Annelerinin beslenmelerine koyduklarını bitirmemişlerdir oysa ki. Çünkü arkadaşları kantinden hamburger yerken, bunlar evde yapılmış sandöviçleri zorla yerler. Anne, akşam yemeğine de az zaman kaldığından atıştırmalık bir şeyler verir. Çocuklar hemen televizyon karşısına geçerler. Biri eline ipad alır. Diğeri ile kavga ederler. ‘Sen sabah oynadın, sıra bende, saçımı çekme, anneeeee, şuna bir şey de yaaaa’ sesleri eksik olmaz.
Anne artık ödevler konusunda ‘hadi derse’ demeye çoktan başlamıştır ama çocuklar duymazdan gelir. Ikına sıkıla oturmuşlarken evin babası da artık gelmiştir. Anne, yemekleri ısıtır, sofrayı kurar, ‘hadi kızım ye, hadi oğlum çorbanı bitir’ derken baba çoktan yemiş ve kalkmıştır. Yerlere ekmek kırıntıları dökülmüştür, sofra savaş alanına dönmüştür. Çocuklar zorla yemeklerini bitirip yine aynı zorlukla ders çalışmaya gitmişlerdir. Bu çocuklarında odası ayrıdır ama küçüğün oda takımı, büyüğün eskisidir.
Anne, çayı da demledikten sonra ödevleri kontrol eder. Ödevler tamamsa, banyo zamanı gelmiştir. Zorla girilen banyodan ise bir türlü çıkılmak istenmez. Yatak saati geldiğinde ufaklık uyumamak için direnir. Anne’nin yanında yatmasını ister. Her ne kadar öyle uykuya dalsa da gece mutlaka anne ve babasının yanlarına kaçacaktır zaten.
Anne, bir bardak çay alıp salona geçtiğinde televizyonda maç özetleri açıktır. Özet yetmezmiş gibi bir de yorumlar vardır. Zaten neresinde kaldığını hatırlamadığı dizisini belli ki açmayacaktır eşi. 22 adamın top peşinde koşmasını saçma bulmayan bu pipililer, dizileri saçma bulurlar ama en saçma tiplemelerin olduğu gereksiz dizileri de seyrederken gevrek gevrek gülerler. Anne boş boş bakar televizyona. Zaten pili bitmiş, uykusu da gelmiştir artık. Son bir ortalığı toparlama girişimde bulunur ki yatak odasına geldiğinde eşi çoktan yatağa girip uyumaya başlamıştır. Birbirine benzeyen günlerden biri daha bitmiştir.
 

Thursday, April 23, 2015

23 NİSAN - Neşe dolan çocuklar ve içini hüzün kaplayan dünkü çocuklar

Küçüktük.

Telaşsızdık.

Stres nedir bilmezdik.

Tasasız konuşmalarımız, saçma gülüşlerimiz, oyun saatlerimiz vardı. Tek derdimiz ders çalışmak, ödev yapmaktı; onu da bazen zorla yapardık.

Kimimizin siyah önlükle, kimimizin mavi önlükle okula gittiği günlerdi. Peynir, zeytin kokulu beslenme çantalarımız vardı bizim.

Nisan’a doğru bir telaş alırdı öğretmenlerimizi. Ellerimize şiirler, yazılar verirlerdi.
Sınıf camlarını bayraklarla süslediğimiz günlerdi.

Mutlaka 23 Nisan’la ilgili bir kompozisyon yazmışlığımız, resim yaptığımız olmuştur. Kimimizinki okul panosunda asılmıştır, kimimizinki ailemizi gülümsetmiştir, kimimizin ki ilçe okulları arasında derece yapmıştır.

Okulda yapılan tören ve şenliklerde ilk sahne heyecanının tatmışızdır. Kırmızı - beyaz bayramlık cicilerimizle okul bahçesinde cıvıldamışızdır.

Okulumuza en yakın Atatürk köşesine yürüyüp çelenk bırakmışlığımız vardır. Kortej eşliğinde yürür, İstiklal Marşımızı okur, Ata’mıza saygı duruşu sırasında ki sessizlikte ona karşı duyduğumuz saygı ve içimizdeki sevgi bizi karışık duygulara bırakmıştır.

Stadyumdaki gösteride yer alacak okullar, sınıflar arasına girip aylarca hareketleri çalıştıktan sonra, koskoca stadyumda kendimizi ufacık hissetmiş ama yüreğimizi kaplayan kocaman heyecanla dansımızı yapmışızdır. Tribünde annemizi, babamızı, kardeşlerimizi görmeye çalışmışızdır ve o gün mutlaka yağmurla ıslanmışızdır. Bahar hep 23 Nisan’dan sonra gelmiştir bizlere.

Evlerde Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalı’nın çizgi filmini veya o tatlı sırıtışı ile yerli film versiyonunda ki Keloğlan’a gülmüş, ıslıkla ‘baltalar elimizde, uzun ip belimizde’ çalmış, Pamuk Prenses’in tahta kaşıkla kekin üzerine koyduğu çikolata sosunun tadına bakmak istemişizdir ama kötü Kraliçe’nin vahşi gülüşünden ürkmüşüzdür.

Televizyonda dünyanın birçok ülkesinden gelen çocukların danslarını keyifle izlemişizdir, Fin’li çocukların el ve ayak hareketlerini yapmaya, Kafkas çocuklar gibi havalanıp dizlerimizin üzerine düşmeye çalışmış, Hollandalı çocukların kocaman terlikleri ile bizim çocukların çarıklarına gözlerimiz takılmış, saatlerce onları izlemişizdir.

Bizler o günleri geride bıraktık. Ama çocuğumuz, yeğenimiz, belki kardeşimiz için bu bayramlarını en güzel haliyle hatırlamalarına destek verebiliriz. 23 Nisan’da küçüklere birlikte vakit geçirmenizi diler 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlarım.

Tuesday, November 11, 2014

Merhaba Ben Nilgün,

16 Kasım'da 36. Vodafone İstanbul Maratonunda AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) için Watsons olarak adımlarımı atıyor olacağım. Sen de bağış yaparak benimle birlikte hala okuma/yazma bilmeyen kadınlarımıza destek olabilirsin.




Sadece 3747'ye aşağıdaki gibi bir mesaj atıp 7 TL ile bağışta bulunabilirsin. Daha fazlası için banka hesap numaralarından kimin adına bağış yaptığını belirterek istediğin miktarda bağış yapabilirsin.
Açıklama “WT/Koşucunun adının baş harfi ve soyadı /Bağışcının ...adı soyadı” şeklinde olmalıdır.

Ör: WT/NSurucu/Ozgul Dogan
Hadi katıl bana!
 
Ayrıca bağış toplamak için neler yapılması gerektiği ve merak ettiğin diğer konular için ekteki sunuma ya da aşağıdaki linklere göz atmanı öneririm.
·         Bağış yöntemleri bilgileri ve videosu: http://acevlekosuyorum.blogspot.com.tr/p/bags-yontemleri.html
·         Örnek Bağış Mektupları: http://acevlekosuyorum.blogspot.com.tr/p/blog-page_19.html#mektup
·         E-Kart Tasarımları (eğer herkese tek tek mail göndermek istemezseniz, sizin seçtiğiniz tasarım üzerinden biz de sizin adınıza mail gönderimi gerçekleştirebiliriz): http://acevlekosuyorum.blogspot.com.tr/p/blog-page_19.html#e-kart
·         Sosyal Medya Paylaşımları: http://acevlekosuyorum.blogspot.com.tr/p/blog-page_10.html
·         AÇEV facebook sayfası: https://www.facebook.com/annecocukegitimvakfi?fref=ts
·         AÇEV Maraton etkinlik sayfası: https://www.facebook.com/events/291416661049722/?fref=ts