Monday, March 02, 2009

Kaderin Bir Oyunu Mu Bu?

Bir önceki postta bahsettiğim buluşmalarım şöyle gelişti:

Cuma akşamüstü liseden birkaç arkadaşımla Taksim'de buluşmaya karar vermiştik. Bu kişilerin arasında Demet'te var. Hatta organizatörümüzdü. Bizi facebook buluşturmuştu. *K1* O yüzden I Love Facebook diyenlerdenim. Ben Amerika'da, o Almanya'dayken 'birgün tekrar görüşsek hep beraber' hayalini kuruyorduk. Sonunda ikimizde yurda geri döndük ve bu hayalimizi gerçeğe döndürdük.

Beş kız buluştuk. Demet ve diğer iki arkadaşımız zaten hiç kopmamışlar ve bugüne kadar sürekli görüşülen sıkı bir arkadaşları olmuş. *K2* Hatta bir tanesi diğer bir arkadaşımızla eşlerinin ortak arkadaşları olması dolayısyla ailecek görüşmeye başlamışlar.

Hepimiz ara ara birbirimizin haberlerini alıyorduk. *K3*Hatta benim Demet'le bir karşılaşmamız varki dünya aslında ne kadar küçük dedirtiren cinsden. Bundan seneler evvel, bir yaz günü ilk defa Parkorman'ın havuzuna gitmiştim. Havuzda yüzerken bir baktım Demet! Havuzun içinde yüzerken kaşılaştık ya, olmaz böyle birşey :)

Herkes arada geçen son 15 senenin özetini yaptı. Birlikte delikler yaptığınız arkadaşlarınızın evlenmiş olması, çocuklarının olması ama yinede aynı bıraktığınız gibi görünmeleri çok değişik bir his. Çocuklardan hiç biri yanımızda olmadığından hala onları eski çıtır günlerdeki gibi hatırlmak daha kolaydı tabi. Aaa, miniminnacık bir detayı unuttum. Bir tanesi yanımızdaydı aslında. Hatta annesi bize yeni çekilmiş fotoğrafını gösterdi. 3 haftalık haliyle annesinin karınındayken biz ona merhaba dedik :)

Kızlarla buluşmadan önce iki kişiyle daha görüştüm. Bakın şimdi hayatın bizleri karşılaştırdığı kişiler zincirleme tamlamasına!

Çocuk bakmak için beni seçen kişinin Denver, Colorado'da oturuyor olması üzerine annemlerin içine biraz su serpilmişti çünkü eski mahallerinden birisi seneler önce ABD'ye taşınmış. *K4*Hatta teyzeyle benim babam ilkokulda aynı sınıftalarmış. Ben kendisiyle hiç tanışmamıştım veya hatırlamıyordum çünkü gittiklerinde sanırım ben 6-7 yaındaydım. ABD'ye gitmeden önce annem telefonla görüşmüş benim geleceğimi onlara söylemişti.

Gittikten 2-3 hafta sonra bu teyzenin işyerini buldum. Hatt o da ayrı bir macera olmuştu benim için. Daha yollara alışamadığımdan ve kaybolma endişesinden aynı yerlerde 45 dakika kadar dönüp durduktan sonra pes edip 'ben bügün gelemiyorum yarın gelicem' diye aramıştım. Evde haritayı iyice incelediğimde anladımki bir blok paralelinde dönüp duruyormuşum. Tek yönlü yollar olduğundanda bir türlü onun bulunduğu sokaktan geçmemişim.

Tabi ben birbiriyle kesişen bloklar olduğundan, nerdeyse bütün Amerika'nın böyle bir düzende olduğundan, etraflarında 2 tur atsam her tarafı rahatlıkla bulabileceğimden ve kaybolma gibi bir riskim olmadığından habersizdim o günlerde. Birde bizdeki gibi bakkaldan sağa dön, camiden sola git, 100-150 metre yukarıya doğru yürü gibi bir tarif verme olmadığından kuzey, güney, doğu, batı olarak yönle verilen tarifi anlamıyordum. Sonra öğrendim ki dağları gördümmü o taraf batı oluyor :)

Ertesi gün şak diye buldum bulmasına ama bu seferde trafik kurallarında sınıfta kaldım. İtfaye su zımbırtısının önüne park ettiğim için ilk trafik cezamı daha ilk ayımda yemiş oldum :)

Bu teyzenin benden birkaç yaş büyük ve evli bir oğlu olduğunu öğrendim. Birkaç hafta sonra 2 yaşındaki kızı ile gelip beni aldı B. Sonra eşi M. ile tanıştım. M. önce pek samimi davranmadı bana. Ama sonra bir ortak yönlerimiz çıktı ki *K5* benim aslında B. ile değil M. ile daha önce biryerlerde kaşılaşma olasılıklarımızın (Çınarcık/Bodrum) olduğunu fakat hep teğet geçtiğini anladık. Bir sene boyunca benim oradaki en yakın arkadaşım, dostum oldu. Onların evi benim 2. evim oldu. Annesi ve kızkardeşlerinden küçük olan D.'de Denver'da yaşıyordu. D.'de ablası gibi önce pas vermedi bana çünkü ne de olsa ilk ablasıyla tanıştığım için onun arkadaşıydım ve balalr ve kzıkardeşler arasındada bazen ufak tefek bilinmeyen ayrıntılar olur :) Ama daha sonra D. ile gecelere akışa geçtik. Sonra onların evide benim 3. evim, anneside manevi annem olmuştu.

Ben Portland'a taşındıktan sonra da bizim görüşmelerimiz devam etti. Anevrizma geçirdiğimde hastaneden taburcu olduğum saatte karşımda M.yi görmüştüm. Haberi aldıktan sonra beni görmezse içinin rahat etmeyeceğini farkederek ta oradan 2 günlüğünede olsa kalkıp gelmesiyle inanılmaz derecede mutlu etmişti.

Babası Türkiye'de yaşamayı tercih etmişti. Annem ve babam bir gün onun babasını ziyaret etmişlerdi. O sene yazın kısa bir süreliğine M. ve D. Tr'ye gittiklerinde bizimkilerle tanışmaya gittiler. Sonra M.nin annesi Tr'ye geldiğinde o da annemle tanıştı.

Bende Cuma günü kızlarla buluşmadan önce gidip onun babasıyla tanıştım. Kendimi çok mutlu hissettim çünkü M.yi görmüş gibi hissettim. *K6* Hatta tuhaf bir rastlantıdır ki o hafta M.nin eşi B., yani M.yi tanımama araç olan kişi, 9 sene sonra 3 haftalığına tatile gelmişti ve o saatlerde o da Taksim'deydi. Telefonda konuşurken ben onun bulunduğu yerden sadece birkaç sokak gerideydim. Önce onun yanına uğradım. En son 2005 Şubat'ta Portland'a bizi ziyarete geldiğinde görmüştüm. Bu Cuma günü yine birlikte vakit geçirdik. B. ABD'ye 15 yaşında gitmiş. O zamana kadarda annemlerle aynı mahalledele oturmuş. Benim kuzenlerimde orada oturuyorlardı. Ablam doğduktan sonra bizimkiler taşındıkları için kuzenlerimle daha çok ortak tanıdıları var. *K7* Hatta bir kuzenimlede o sınıf arkadaşıymış. Diğer kuzeniminde annesinin akrabasıymış yani yengemin amcasının kızının torunu! Nereden nereye...

Cumartesi buluştuğum arkadaşlarımda üniversiteden. Bizde 4 arkadaş okul sonrası bağımızı kopartmamıştık. Birimiz Bursa, diğer üçümüz ise İstanbul'un her köşesine dağıldığımız için özellikle Bursa'daki arkadaşımızın geldği zamanlarda hep beraber olma fırsatını yakalıyorduk.

Döndüğümde bir tanesiyle görüşme şansı bulmuştum. Ama diğeri ile oturduğumuz yerler İstanbul'un taaaa diğer iki ucu olduğundan henüz göreüşemedik. Bursa'daki arkadaşımız 2,5 saatte İstanbul'a varırken benim o arkadaşıma gitmemde ancak o kadar vakit alır yani :) Malesef o aramızda olamadı bu sefer.

Bursalı arkadaşım o zamanlar Fıstık Ağacın'da bir yurtda kalıyordu. Bizde sıkça o tarafa giderdik. Orada kalan herkes gibi bizde Patso delisiydik. O zaman böyle bir ismi ve bu kadar taklidi yoktu. Bir apartmanın altında upuzun kuyruğu olan küçücük bir büfeydi. Şimdiki adı Patso olan o iştah kabartıcı şey, ekmek arası bir sürü patates kızartması ve sosisdi. İsim yapmış olması ve heryerde takitlerinin çıkması beni şaşırtmıştı ilk geldiğimde.

Capitol sonrası o anılarımızı tazelemek üzere Fıstık Ağacına gittik ve Patsolarımızı aldık. *K8* Yine kader ağlarını örmüştü çünkü diğer arkadaşım evlendikten sonra oraya taşınmıştı. Bu sefer yurt yerine onun evinde ve kızıyla birlikte yedik patsolarımızı.

Ey kader, sen nasıl birşeysin böyle. Bazen çok acayip oyunlar oynuyorsun bize. Ben senin bu oyuncu halini seviyorum. Ben senin bu oyunları oynama hayalinide sevdim :)

3 Yorum:

Asortik Krep said...

Nasılsın,nerelerdesin..?

Asortik Krep said...

Hala cevap bekliyorum..

yalnızlar kraliçesi said...

istanbula geldiğinden beri sık yazmıyorsun nillyimm.. nasılsın, ters giden bişiiler mi var. merak ediyorum. sevgilerr...